Yarım asırdır savaş üzerine, 29 harfin yettiği her yerden konuştuk. Dilimizin dönmediği yerde ise tabanca şarjörüne bir mermi daha ekledik. Kimi zaman ömür boyunca sınanmayacağımız acılar üzerine, bir uzman edasıyla konuşup sırtımızı koltuğa yasladık; kimi zaman da evimiz, ateşin düştüğü yer oldu. Sırtımız kırıktı, yaslanacağımız koltuk kül olmuştu.
Çatışma haline alıştırılmış zihinlerimiz için barış, sadece sloganlarda karşılaştığımız soyut, içi boş ama kadim bir sözcüktü. Ta ki kısa bir zaman önce, dillendireceğini düşünmediğimiz insanların ağzından çıkana kadar... Ta ki sağından soluna herkes, barış talebini yüksek sesle dile getirene kadar...
Şimdi, hepimize bir ütopyadaymışız gibi hissettiren, gerçeklik algımızı zedeleyen olaylar silsilesi içindeyken biliyorum ki herkesin gönlünden geçen ortak bir kelime var: Samimiyet. Yayın ve basım organları tarafından hunharca inandırılmaya çalışıldığımız şey de bu. Şimdi, koca bir eşikten geçerken korumamız gereken en önemli kavram da bu.
Samimi niyeti koruyacağız; çünkü bir daha hiçbir baba, oğlunun cenazesini kargo şirketinden gelen bir kutu içinde almasın.
Samimi niyeti koruyacağız; çünkü bir daha hiçbir kız çocuğu, şehit babasının fotoğrafını göğsüne toplu iğneyle taktıklarında “İğne babama batıyor” diye yutkunmasın.
Samimi niyeti koruyacağız; çünkü nar zamanında delikanlılar sessiz sedasız hayatımızdan geçip gitmesin.
Samimi niyeti koruyacağız; çünkü akreplerin, TOMA’ların üzerine yeni isimler eklenmesin; açılışı yapılan köprülere gencecik babaların adları verilmesin.
Ve en önemlisi, kadınlar bir daha dokunamayacakları saçların ömründen neler götüreceğini hesap etmek zorunda kalmasın.
Atın ölümün elbisesini, 20’sindeki çocukların üzerinden.
Eğer gerçekten insanlık onuru adına bu gurur verici eşikten geçiyorsak ve bu ‘barış’ rüyasından bir daha uyandırılmayacaksak… Bu rüyaya bir tuğla ekleyen kim varsa, yoldaki çakıl taşlarını ayıklayan el kimse, kundaktaki bebeklere yarına dair en büyülü hediyeyi veren vicdan kimin yüreğindeyse, bileğinin gücünü yaşam hakkından yana kullananlara; kadraja sığamayan binlere ve bugünleri görmesini bütün kalbimle istediğim sevgili Tahir Elçi’ye, turna kuşu Sırrı Süreyya'ya bin minnetle...