Van Milletvekili Mahmut Dindar, İsrail’in 13 Haziran 2025 tarihinde İran’a yönelik başlattığı saldırılar ve 22 Haziran itibarıyla ABD savaş uçaklarının da fiilen dahil olmasıyla büyüyen bölgesel krize dikkat çekerek, Türkiye’nin özellikle Van başta olmak üzere sınır illerinin ciddi bir mülteci akını riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunduğu Meclis Araştırma önergesinde Dindar, çatışmaların Ortadoğu’da istikrarsızlığı derinleştirdiğini, sivil yaşam alanlarının yok olduğunu, milyonlarca insanın yerinden edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ifade etti.
Dindar, savaşın sadece askeri ve diplomatik değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik ve insani krizlere yol açacağını belirterek, Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle en çok etkilenen ülkelerin başında geldiğini vurguladı. Özellikle Van’ın İran’a olan kara sınırı, coğrafi yapısı ve mülteci geçiş yolları nedeniyle hassas bir noktada olduğunu dile getiren Dindar, Kapıköy Sınır Kapısı’nın mevcut kapasitesiyle ani ve yoğun mülteci akınlarına karşı yetersiz kalabileceği uyarısında bulundu. UNHCR verilerine göre Türkiye’de halihazırda yaklaşık 4 milyon mülteci ve sığınmacının yaşadığını, Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) ise 2024 sonunda yalnızca İran’dan Türkiye’ye geçmeye çalışan düzensiz göçmen sayısını 150 binin üzerinde açıkladığını hatırlatan Dindar, yeni çatışma dalgasıyla bu sayının çok daha artabileceğini söyledi.
Türkiye ekonomisinin uzun süredir kriz içerisinde olduğuna dikkat çeken Dindar, savaşın etkisiyle akaryakıt başta olmak üzere yeni bir zam dalgasının başladığını ve enflasyonist dönemin daha da uzama riski taşıdığını belirtti. Dindar, kitlesel göçün Türkiye’de işsizliği artıracağını, reel ücretleri düşüreceğini ve çalışma koşullarında iş güvencesini azaltacağını ifade etti. Mülteci emeği sömürüsünün artmasının yerli vatandaşların da iş koşullarını olumsuz etkileyeceğine dikkat çeken Dindar, Van, Hakkâri, Ağrı ve Iğdır gibi sınır illerinde altyapı sorunları, güvenlik riskleri, barınma yetersizlikleri, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişim zorlukları, sosyal uyum problemleri ve toplumsal gerilimler gibi çok yönlü krizlerin yaşanabileceği uyarısında bulundu.
Mahmut Dindar, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası mülteci sözleşmeleri gereği çatışmalardan kaçan insanların yaşam, sağlık, barınma ve güvenlik haklarının korunmasının bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, insan hakları temelinde mültecilere yönelik koruma politikalarının güçlendirilmesi, sosyal destek mekanizmalarının geliştirilmesi ve sivil toplum örgütleriyle koordinasyonun artırılması gerektiğini ifade etti. Sınır güvenliği ve düzensiz göçün insan hakları hukukuna uygun şekilde yönetilmesi gerektiğini belirten Dindar, Van başta olmak üzere sınır illerinde mevcut durumun tespit edilmesi, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi, kamu kurumları ve yerel yönetimlerin koordinasyonunun sağlanması, sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi ve göç idaresi yönetiminin yeni duruma göre revize edilmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını talep etti. Ayrıca Dindar, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yazılı olarak cevaplaması istemiyle sunduğu soru önergesinde ise şu soruları yöneltti: Yıllar itibarıyla İran üzerinden Türkiye’ye giriş yapan mülteci, sığınmacı ve düzensiz göçmen sayısının eğilimi nedir? Bu kişilerin uyruk, cinsiyet ve yaş gruplarına göre dağılımı nasıldır? 13 Haziran 2025’ten sonra İran üzerinden Van ve diğer sınır illerine legal veya illegal yollarla gelen İran yurttaşı sayısı kaçtır ve bu sayı önceki dönemlerle kıyaslandığında artış göstermekte midir? İran ve komşu ülkelerde olası çatışmaların zamana yayılması durumunda oluşabilecek göç dalgasına karşı İçişleri Bakanlığı’nın aldığı önlemler nelerdir? Van özelinde İran üzerinden gelecek yeni mülteci ve göçmen akınına karşı hangi tedbirler alınmaktadır? Türkiye genelinde mültecilerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmemesi ve ayrımcılığa maruz kalmamaları için hangi çalışmalar yürütülmektedir? Ayrıca, İsrail’in Suriye ve İran başta olmak üzere bölge ülkelerine yönelik başlattığı yeni saldırı dalgası sonrası Türkiye’nin mülteci politikasında ve stratejisinde planlanan değişiklikler nelerdir?